
Melek, Üsküdar sahilinde ağır adımlarla yürürken güneş yavaşça doğuyordu. Gecenin karanlığı yerini boğazdan yükselen turuncu ışıklara bırakırken, Kız Kulesi sabah sisinin içinde silik bir hayal gibi beliriyordu. Martıların sesi, vapurların kornasıyla birleşince Melek, İstanbul’da hâlâ hayatta olduğunu bir kez daha hatırlıyordu.
26 yaşındaki Melek, Şanlıurfa’nın kıyısında, küçük bir köyde doğmuştu. Gençliğini hiç yaşayamadı; erken yaşta evlendirildi. Kocası, onun hayallerine değil sadece sessizliğine tahammül ediyordu. Evde bastırılmış, görmezden tombul gelinmiş, hayatı boyunca sadece “kadın” olması beklenmişti. Ama Melek’in içinde büyüyen şey susmak değil, direnmekti. Bir gece, uyuyan evin içinden sessizce çıktı. Cebinde biraz para, yanında sadece birkaç parça eşyayla İstanbul’un yolunu tuttu. Nereye gideceğini bilmeden…
Üsküdar escort ilk adım attığında, şubat ayının ayazı yüzünü kesiyordu. Vapurdan indiğinde gördüğü ilk şey Kız Kulesi olmuştu. Ona uzaktan bakarken, içindeki sessiz haykırış büyümüştü. İlk gecesini Mihrimah Sultan Camii’nin avlusunda geçirdi. Yalnızdı ama kararlıydı. Günlerce iş aradı. Bulaşıkçılık, temizlik, sokaklarda su satmak… Ne olursa yaptı. Ama hiçbir zaman kimseye boyun eğmedi.
Bir sabah, sahilde yürürken bir belediye görevlisinin önerisiyle kadın sığınma merkezine başvurdu. Orada sıcak bir yemek, bir yatak ve en önemlisi oral güvenli bir alan buldu. Ardından sosyal hizmetlerin yönlendirmesiyle bir tekstil kursuna yazıldı. Melek, dikiş dikmeyi öğrendikçe eskort hem elini hem içini onarmaya başladı. Zamanla bir atölyede çalışmaya başladı. Küçük bir maaşla kendi geçimini sağlıyor, kimseye bağımlı olmadan yaşıyordu.
Artık sabahları işe gitmeden önce mutlaka sahile uğruyor. Bankta oturuyor, boğazı seyrediyor. Kız Kulesi’ne bakarken artık sadece geçmişini değil, geleceğini de görüyor. Her gün kendine sessizce şu sözleri söylüyor:
Bir yanıt yazın